30 Aralık 2013 Pazartesi

anlam


kavuşturmuş ellerini
içim sıkılıyor
ne acımasız zaman
toparlanmaya vakit vermiyor
dur hele acelen ne
bu geçip gitmek niye
bir fırtına hiddetin
sonra yüze güler gibi
yedi renk saplanıyor
ulu dağdan uslu bir vadiye
dur hele acelen ne
sundun bari seyir eyle
bu geçip gitmek niye 
sarılırken bir sevgiliye
...

29 Aralık 2013 Pazar

yok

Ara sıra yokluyor ölüm
Bir başağın tezkeresinde
Vakti gelmiş hasat döneminde
Asılıyor merdivenler
  Söyle kaptan / ipin ucu kimde
  Kıyısında beklediğim bir aşkın
  O garip hikayesinde

Harmanlarda dövüldü anıları
Bu tohumun başı / bu da tutunamadığı sapı
Meğer döveni tutan eller vermiş fermanı
 Söyle kaptan / bu eller kimin duası

Ara sıra yokluyor ölüm
Ne edecek bilmem / alsa beni yanına
  Beş on şiir sallanan
  Şu asma-kalıp dünyamda

kıyısında beklediğim bir aşkın
   o garip hikayesinde
ara sıra yokluyor ölüm
halattan kantarı belinde
    inat etme kaptan
    bu yoklukta ölüm diye diye
     ...
     yokluyor işte
          ama erken                /             çok erken
           binmem ben    o  gemiye

22 Aralık 2013 Pazar

liman

Az önce bir dalga vurdu
Kim bilir / hangi gemiden savruldu
Hüzün bıraktı yamacıma
  Soramadım / neresi baba yurdu

Belki kavuşmak için aşıkların
Aç karnı doysun diye açların
Belki ufak bir yelkenli
  Soramadım / kaptanı kimdi

Belki okyanustan geldi
Belli ki benden evvel göç etti
Ama çok yorgundu / gitmesi gerekti
   Soramadım /  limandan ne bekledi

   Az önce bir dalga vurdu
   Ta' yaralarıma dokundu
   Öyle güzel vurdu ki

     Bir daha / saramadım

13 Aralık 2013 Cuma

çıkmaz

Yokluğun düşer eşyalara / neye tutunsam buz gibi
Dokunduğum her kitap / sanki hayallerin sahibi
Satırlara dert düşmüş / gülsem mi ağlasam mı
Şairi daha dünden ölmüş

  Bir düşünmek ki / akla zarar
  Öyle bir düştüm ki / kalksam neye yarar


Kendini görmek ne acı
Boş aynaların karşısında
Elim uzanır dokunmaya
Korkaklığım tutuverir
...
Kendini görmek ne acı
Öyle zor değil anlamak
Her yolun sonunda olağan gözyaşı
Ne yana baksam düşlerim
Yok olmaya yüz tuttu benliğim
Kaybolan inancını  neyleyim

   Bir düşünmek ki / akla zarar
   Öyle bir düştüm ki / kalksam neye yarar

11 Aralık 2013 Çarşamba

muhtemelen

Seni görünce yıllar eksiltiyor kendini
   Utanıyor zaman dalgalanmaya

     Dün gibi tazeler her biri
        Okyanusta kum gibiler
                                       
                                        Açıldıkça gözlerin uykundan kalkıp
                                        Yazılacak şeyler hiç biter mi
                                         ...

Seni görünce martılar atıyor kendini
   Utanıyor limanlar ıslanmaya
     Ekmek kokuyor her biri
       Kanatları tutuşmuş kavgasına
              Mavilerde mülteci gibiler

Seni görünce bulutlar örtüyor kendini
   Utanıyor yağmurlar yağmaya
      Habersiz düşüyor her biri
        Düşlerim sıkışmış beyazına
               Gökyüzünde pamuk gibiler

                                        Açıldıkça gözlerin uykundan kalkıp
                                        Yazılacak şeyler hiç biter mi
                                        ...

Seni görünce insan tanıyor kendini
  Utanıyor aynalar bakmaya
    Dağılmış parçaların her biri
      Saplanır arkadan arkaya
              Bedenimde diken gibiler

Seni görünce şiir yazıyor kendini
  Utanıyor sözcükler susmaya
    Ayrı kağıtlarda her biri
       Gelmezler hiç yanyana
              Zihnimde çamur gibiler

...
Seni görünce
...
Açıldıkça gözlerin uykundan kalkıp
Yazılacak şeyler hiç biter mi
Açıldıkça gözlerin düşünden uyanıp
Bir şiirin bitmesi muhtemel mi

9 Aralık 2013 Pazartesi

hiç

   ...
   Ellerinin buluştuğu   /  sesinin kavrulduğu
        öfkenin durulduğu
         o ayrılıklarda 
doğur beni                 

               
         yorgun bir kış bitkisinin
             küsmüş yapraklarıyla
             kalanlarında canını aldığı         
               o küçük saksıda
  büyüt beni   

    
   gazete dağıtanların yola çıktığı
       otobüslerin sefere kalkmadığı
          şairlerin hala uyumadığı                  
           kızıl bir tan yerinde yaşat beni


  aniden bir kapı çarpmasının
  bavula sığdığı kadarıyla aşkın   
        rüzgara kapılan uçan kaçanın
        ardında kalanı hesap edemediği
                      o dar vakitlerde terket beni


  davetkar bir kahkahada
  şarabın boş kalan buğusunda
  istersen
  bir otel odasında
 öldür beni

   
       sıkışmış kökleri saksıda ayrılığın
       tan yerini görmeye ömür yeter mi
       o dar vakitlere hayat biçilir mi
                 
                   İyisi mi sen gel

                  hiç doğurmadan 
                           öldür beni

8 Aralık 2013 Pazar

istimdad

....
anlatacaklar sana / benzemeyecek hiç biri
      boylu boyunca uzanmış bir duvar dibinden
                                                 yediğim soğuğu
      sırtımda küreklenmiş ayrılıklar
                         tutup sapından     /    kaldıracaksın

kemiklerim yerlerinden oynayacaklar


anlatacaklar sana / benzemeyecek hiç biri
                  tahtalardan yapılmış uçsuz uzanan
                                      yastıkların burukluğu 
                  ziyaret edilmemiş soğuk taşlar
                      tutup gövdemden   /     sarılacaksın

köklerim yerlerinden oynayacaklar



anlatacaklar sana
        gözleri çimenle karışmış bir buluttan
        yağmur sonrası bir umuttan
               elleri kürek tutan bir adamdan
               ayrılık sonrası yeni baştan
               ....



çok şey anlatacaklar sana
              tutup yakasından   /   inanmayacaksın 

27 Kasım 2013 Çarşamba

seninle ben

Toplasam bin roman ; ama baksam bi' şiir etmeyiz 
   Seninle ben aynı dizelerde iki ayrı yetim
   Seninle ben aynı kağıtta belli belirsiz birer çizgiyiz


Toplasam bir ömür ; ama baksam bi' ölüm etmeyiz
    Seninle ben aynı yolda iki ayrı misafir
    Seninle ben aynı kabirde dallı budaklı birer çiçeğiz


 Toplasam bir sen ; ama çıkarsam bi' ben etmeyiz


deli

Alnın yere yakınken hatırla
     daha önceleri
            nasıl döndü başın semaya
            nasıl bulandı dizlerine çamur
            nasıl kuruyup döküldü
              o kahrolası gurur

Ellerin toprağa değince sor
      daha sonralarda
              alnın mı sırtın mı yerde
              nasıl filizlenir bir umut
              tohumları saçtığın yerde
               çürük bir vücut


Alnın yere yakınken hatırla
Ellerin toprağa değmeden de  sorma
    şimdilerde
            tohumuyla  /  çamuruyla
    şimdilerde
            sağlıcakla  /  yarım akılla 

isimsiz şiir

Dile gelmeyince daha güzel her şey
Biz sus pus olunca güzeliz hem
Dillenince zaten bozuluyor susmak
Biz konuşursak susmaktan beteriz
Biz ya susmaktan ya konuşmaktan biteriz

20 Kasım 2013 Çarşamba

saklı

Sen uyuyunca üzerine satırlar örtülür
Saklanır her biri  /  ellerini koyduğun yerde büzülür
   Kapanır kapanmaz gözlerin bir rüya düşünür
   Doğu'da bir çocuk üşür    /    kulakları çınlasın
     Sen uyuyunca üzerine satırlar örtülür
     Ebedi huzuruna dalarsın

Sen uyuyunca denizler maviye boyanır
Martılar ekmek kavgasına tutuşur /  kanatları konuşur
          Bir ağaç budanır / çırılçıplak kalır
    Duvarlara fikirler yazılır / sokaklar aydınlanır
    Duraklar tazelenir / bekleyenler iyi bilir
Sen uyuyunca dalgalar geri çekilir
Saklanır her biri  /  dizlerini çektiğin yere ilişir


Sen uyuyunca üzerine satırlar örtülür
Sessizlik yağar  /  boğazımdan topuklarıma kadar
Nevi şahsına münhasır 

   İçimi bir nezaket kaplar
          Ne ele gelir  /  ne de dilin hakkı var 

3 Kasım 2013 Pazar

sürgün

Siz hiç böylesini gördünüz mü
Dudakları her gülüşünde kaypak
Dağılır sözleri kopunca yüreğimde
Tuttuğu tesbihin boncukları gibi
 
   Şiir okurken daha bir farklı
   Martılar çarşaf gibi bir denizin üzerinde
   Kaygısız gözlerim kapılır kanatlarına
   Gösteriyor huzuru okuduğu satırlarda
   
      Başını kaldırınca gökyüzüne
      İlk defa görmüşün şaşkınlığı
      İki kanadının arasında o boşluk yok mu
      Karanlığında dişlerine takıldım

                    Bazen su almış tekne gibi
                    Bir ucu burnuna bakıyor
                    Daha kıvrılacak mı derken
                    Yelkenlerim suya iniyor
   
    Öfkeliyken görün bir de
    O ne törpüdür
    Kötü sözün başladığı yerde büzülür
    Siz hiç böylesini gördünüz mü
    Görseniz şayet ; gözleriniz süzülür

   

30 Ekim 2013 Çarşamba

dolunay

Hatırlarım
Seninle yürüdüğümüz o uzun görünen
Dar / kısa yolları
         Başımı kaldırmamı dilediğin
         Yıldızlarla bulanmış duvarları
Bir şey var yukarıda / tıpkı gözlerin gibi
Bir şeyler kaldı o sokakta
  Adımı seslense / dönüp koşarım

Hatırlarım
Seninle oturduğumuz davetkar görünen
Küskün / ufak / kare masaları
               Anlatmamı dilediğin
               Çocukluk yıllarımı
Bir şey var yukarıda / tıpkı sözlerin gibi
Bir şeyler kaldı o masada
Şimdi dönüp baksam tıklım tıklım

Hatırlarım
Başında durduğumuz sahipsiz görünen
Köşe başındaki merdivenleri
                 Otur bi' soluklan dediğin
                 Ve soluksuz ağlamaların
Bir şey var yukarıda / tıpkı gülüşün gibi
Bir şeyler kaldı o basamaklarda
   Her köşeyi dönünce   /   nefesimi tutup ağlarım


Hatırlarım / sen de hatırla

O yolları  masaları  basamakları 
Hatırlarım
Her kelamını gidişimde
  Sen de hatırla / ettiğim sitemleri
  Seni son görüşümde 

28 Ekim 2013 Pazartesi

çok geç

Kurşuni bir gökyüzünden sesim / tüm cihanı saracak
Sen başını semaya çevir  / sesim sana sadık kalacak
  Fırtına sonrası ne ev ne bark
  Sırtına geçirdiğin iki metre kumaş
  Sana yoldaş olacak

 Gidemedim diyemeyeceksin    /   çok geç


  Sen çiçek açtır geniş zamanlarda
  Bende mevsim çok
  Yakışır renkleri bir bir dolunaya
      Ama / geceleyin seyre giden yok
Kurşuni bir gökyüzünden sesim / tüm cihanı saracak
Sen başını semaya çevir / sesim bahtiyar olacak
     Zelzelesi bitince dünyanın
     Bir ayrılık bir yoksulluk
     Yardım isteyecek aşıklar

  Yitip gitti diyemeyeceksin    /    çok geç


Sen bana bulut ol
Ben de yağmur çok
Yıkanır tüm yalanlar
  Ama /  gerçeği kabullenen yok
Kurşuni bir gökyüzünden sesim / tüm cihanı saracak
Sen başını semaya çevir / sesim bahtiyar olacak
           Sonra / bir yağmur yağacak
           Kopacak inceldiği yerden
             Yalnız bir kadın hayatta kalacak
           Başın dönmeyecek bu yana
           Ölmedim de diyemeyeceksin      /    çok geç
               Ölmek için çok geç olacak 

27 Ekim 2013 Pazar

bir yudum

Neydi o fotoğraflardaki gülüşün
   Ömrünün bir saniyesinde
Koca hayatın mektuba sığdırılmış gibi
   Alıcısı benmişim gibi.

Ağlayan bir çocuk gözlerin
Dudakların acımasız bir katilin tesiri
    Ne derdi bu kalbim görünce seni
    Neşesi küser miydi gülüşlerimin
      Sığ sulara itilmiş düşlerimin

Neydi o fotoğraflardaki gülüşün
 Bir yeşil , bir mavi dokundurmuş gözlerine
 Onca yıl doymadığım baharların renginde
 Henüz yaşanmamış mevsimlerin tadı var
 Çimenler sarıya değil de senden çalmış gibi

   Bir saniyedir ömrü paralayan
   Ömrünün bir saniyesinde
   Neydi o fotoğraflardaki gülüşün
        Yağmurlar birikmiş torbalarında
        Kana kana içmek için gözlerini
             Belki  / bir yudum
               Bekledi susuzluğum 

  

25 Ekim 2013 Cuma

mecal

Az dursun şurada alırım dediğim
Karalanmış satırlar görülmesin diye
   Kimsenin cürretinin yetmediği
   Açılmamış bir kağıda / sıkışmış nefesin
Az beklesin beni binerim dediğim

Güvertesine sığmamış yalnızlığıyla
Limandan el sallayanların
    Parmaklarının arasına / sıkışmış nefesin

Şurada kestirmek için uzandığım
Kısaca boyu / bacaklarım kıvrak
  Rüyasını paylaşamayanların
  Uykusunda / sıkışmış nefesin.

Az dinsin beklerim dediğim
Yağmurların sonsuz gürültüsüyle
  Paçalarımdan yukarı çıkan suyun
  Ağırlığına / sıkışmış nefesin.
                                                 Bir köşe başından bayır yukarı
                                                 Koşmuşum / sıkışmış nefesim
                                                          Ellerim dizlerimde boynum da yerde
                                                          Görünce seni karşımda / kesildi sesim

16 Ekim 2013 Çarşamba

şahit

Dilim tutulur / diyemem
     Gördüğümü hastane kapılarında
     Duyduğum mahkeme duvarları
       Utanır müvekkil telaşlı bekleyen


Nasıl anlatsam  / bilemem
   Gördüğümü mezar başlarında
   Duyduğum ezan sesleri
   Kimin adını işitir kulaklarım
   Yüreğim / nasıl çöker ciğerlerime


Nasıl söylesem / nasıl
   Gördüğüm karanlık bir konvoy
   Duyduğum nidalar cenaze evinde
   Başı sıkışmış balkonlu demir aralığına
   Duruyor öylece / küçük kız çocuğu
   Islanıyor toprak, ağlıyor mu ne


Nasıl anlatsam sana 

    Bir sel götürüyor delerek içimi
    Bir bulut yükseliyor bağrımdan
    Görenler yok  göğe yükseldiğimi
    Görünmez gibiyim aralarında
    Ceketime iliklenmiş bir fotoğraf
    Kimin fesi , neyin nesidir


Nasıl denir
       Gidenin ruhu şaad olur
         Kalanın başı sağ olsun
 Vuran Allah'ından bulur
                    Ya gören     /    İki gözüm kör olsun


               Nasıl anlatsam sana
               Dilim tutulur
               Diyemem

13 Ekim 2013 Pazar

sesin

Mevsim zamanı değildi bu misafir ayaz
Kim bilir nereden toparlanıp gitti
Kapıldık hüznün yağmuruna
Bitiyor diye gençliğin baharı
      Bir Eylül sonrası Kasım'a çeyrek kala
      Hayır / Sırası değildi üşümenin
      Misafir ayazdı bu

Atilla'dan Turgut'tan gecenin nağmeleri
Buğulandı yarım içilmiş cam kırıkları
   Ne dayak yemediğimiz kaldı Emirgan'da
   Ne duamız eksik Hüseyin'le Hasan'a

Bir Eylül sonrası  Kasım'a çeyrek kala
Hayır/ Sırası değildi üşümenin
     Engin görünür sesin dem vurur geceye
     Vuruşan kadehler tuz-buz olur
     Turgut'un susuzluğu  Atilla'nın felaketi
     Büker boynunu  sonum olur

                  Bir Eylül sonrası  Kasım'a çeyrek kala
                  Hayır

                  Sırası değildi üşümenin

9 Ekim 2013 Çarşamba

ayrılık

Nasıl doğmasın güneş
Böylesi geceden sonra , uzadıya kaldı gözüm.
             Hatırlarım , bir elim bavulumda.
             Öbürü berikinden öte , kapı tokmağında;
             Ah bir bükebilsem bileğini.
             Kuvvetim zayi.
           
Aniden çarpıldı kapılar.
Kıymıkları geçmişimde tortu-taş,
Yüzüme esti rüzgarı.
Kemiklerimde ayrı bir telaş.

Baksana !
              Nasıl doğmasın güneş.


Aralığa bir perde aralandı.
Kasım'daydık .
               Hatırlarım, beyhude kelamlarımı.
               Bilmeden ne dediğini , ermedi aklım.
               Duyar gibi oldum, git deyişlerini.
               Kahrolası gururum , şayi .

Aniden gamsız düştüm kedere
Dar vakitlerde koşarak kaçtım
Yüzüm sende mi kaldı ne?
Yarısı duruyor ; utandım .

                  Söylesene.
                  Nasıl batmasın güneş.

7 Ekim 2013 Pazartesi

mai

Başlıyoruz yine
Bir ocak başında ; başa döner gibi.
Haziran gelecek , daha Nisan'da.

    Havanlara yatırılmış umutlarımız
    Yelken açtı yüreğin.
    Sabaha kadar deniz koktular.
        Dudakların / sonra dizlerin.
                       Masmavi.        

Başlıyoruz yine
Yılların yükünü sırtladık.
  Bir ocak başında; dumanımız tütüyor.
  Takip ettim yükseltileri
  Kömür çuvalına doğru sürdüm izini.
     Sabaha kadar parladılar .
     Gözlerin / yaban mersinleri gibi.
                       Masmavi.

Başlıyoruz yine
  Yarım bıraktığımız yerden
  Ekseriya hiç tamamlanmamış geçitler
  Sen ayağının tozunu silmeden.
  Vakit dolar birden / daha iki demeden.
       Sabaha kadar susmadılar .
       Sözlerin , yazdığım şiirlerden .
                       Daha mavi .

2 Ekim 2013 Çarşamba

suskunluk

Sesler yuvalanıyor ağızlarınızda;
Bir kaya vurur gibi yüzümde.
Zihnimde aralanırsa bir kapı;
Hepsi tanri misafiri .

Yanıt bekleyen , kısık gözleriniz
Ancak bir akşamüstüydü;
Çöker gibi umutlara
Hepsi Peygamber *sefiri.

Beklemez söylenilenler,
Biri iteler bir diğerini.
Susuyor diye bir kadın.
Hepsi aşkın *tekfiri.



*sefir = elçi 

*tekfir = kafir sayma , sitem etme , suç atma , suç bulma . 

28 Eylül 2013 Cumartesi

yol

Seyre dalınmış bir yolculukta
Her durakta farklı biri.

Oturuyor yamacıma
Koltuğa emanet gibi.

Ağaçlar ayrılıyor gözümden,
O mu gidiyor ben mi kaldım.
Sıra sıra ağaçlar.
Göğe çıkacak gibi.

Zelzelede bir yaprak
Düşüyor omzuma hayli titrek
Dokundum; kabuğunu temizleyerek.
Bana da güvensiz gibi.

Dökülenlerin arasından bir ışık
Ceketimde dans ederek
Yansıttı geçmişi rengarenk.
Güneş yine doğacak gibi.

Boyasız , kırık tuğla evleri
Yok mu hiç gidecek yeri ?
Camsız boşlukları kapkara
Kokusu geliyor kömür gibi.

Hep bir yöne ayçiçekleri
İçinden olmamışları çıkarıp
Yiyene mi sökene mi ayıp ?
Misafire de küsmüş gibi.

Yağmur çok dallı bir ağaçta
Altında sudan kaçanlarla
Nazlı nazlı düşleyerek.
Toprak yine kuru üvey gibi.

Patikalar sürülmüş tarlalarda.
Ne insan ne teker geçer .
Böyle dar yolda kim ne eder ?
Sanki kalemle çizilmiş gibi.

Yüksek minareli bir köyde
Çatısız damdan , ezan sesleri.
Duyuyor musun ?
Ben burdayım ! der gibi.

Çoklukta yetim kalmış ,
Tomruklar...
Kalanların da sonu gibi.

Yazısı silinmiş bir otobüs durağı.
Baksana !
O da çok beklemiş gibi...

Hurda arabalar üst üste.
Yanında bir hışım kurşuni.
Onların da...
Miadları dolmuş gibi.

Toprak toz oldu harmanlarda.
Ne öğütür bu insanoğlu ?
Görüyor musun ?
Yükseliyor buluta hasret gibi.

Sonra...
Yavaşlıyor ;
Ağacın , yaprağın , suyun sesi.
Seni görüyorum seyrederken
Seyire giderken ; en önde ben .
Sen de sanki.
Sen de gideceksin gibi.




NOT.

( Bu;şiirin neredeyse yarısıdır . )

27 Eylül 2013 Cuma

tutu(l)şmak

Asmalardan sallanıyor; buketlenmiş sevda.
Kül oldu asmalarda kuşlar ; tutuştu dallar
Derman ara dertsize ; düşmez diline veda
Asmalarda sallanır ; o rengarenk mahkumlar .

Garipsin ; söz gelir dileden dile .
Muhriplerle kaçtılar gelenler söze
Ah dediler ! Sen büyüksün , etme.
Asmalar sallandı böyle hoyrat sese.

Neyler bizi bu sefil uğraş ;
Aç kalsak ; hafifi rüzgar sürükler
Yanar eller , artık tutulmaz o aş
Asmalar bile çeker giderler.

Bak ! Sallanıyor ; yanmış bir baş.

Hangi lisan anlatır ateşi bir ihtiyaç.
Bilmez ; ermez aklı , erse bile kaç .
Asmalardan diyorum , sen asmalardan kaç.

21 Eylül 2013 Cumartesi

ardıç


Ayakların değmeden betona , ıslak yollardan
Yükselir daha da hiç aşağı bakmadan.
Yırtılır gibi gırtlağın ; haykırır sesleri.
Koşaradım gelir tanıdık birileri.
Anca o vakit döner vicdan.
Bu zamanda böyle yalnızlık.
Kaçamak gibi.

Can verir toprağa ; ektiğin her tohum.
Gölge eder , almaşık yapraklar.
Çekinir gövdesi aşağılara doğru
Bakar yüzüme ; bi' var bi' yokum.
Anca o vakit budanır dallar.
Bu zamanda böyle yalnızlık.
Düşmek gibi .

Yağmurla beslenir ruhun , zap suyu misali
Yaz sıcağında delirir içindeki şuhun
Ve susar nazikçe.
Zayıflar sesin derinlere indikçe ;
Titrer , ağzından ırak koylarda.
Bu zamanda böyle yalnızlık.
Yüzmek gibi .

Mazlumların ibresiyle görülmüyor zaman,
Su kaçmış kadranına , tökezlemiş yelkovan.
Ve sonra kanatır geçmişi.
Önce ardıç kuşunun sesi tırmalar seni.
Anlarsın vakit doldu , battı dikeni.
Bu zamanda böyle yalnızlık
Ölmek gibi .

11 Eylül 2013 Çarşamba

siren

Önceleri yağmur toprakla dolaşık,
Çekiyorum içime bir sis.
Ortalık toz , duman.
Doğu-batı , insanlar karışık.
Sonların sesi geliyor ileriden.
Çınlatıyor kulaklarımı poyraz.
Gözlerim yuvalarından ayrılıyor;
Çocuklarım bağırıyor avaz avaz.
Ortalık kanrevan.

Sırtımı yaslasam dayanılmaz,
Bastığım yerler dahi kabirden.
Namludan ayrılıyor mermiler;
Gideceği yeri bilir gibi haybeden.
Limanların ışıkları derken,
Sokaklar kararıyor.
Islanıyorum çok geçmeden.
Düşlerim akıyor ömrümden.
Memleketime ne yaptınız ?

artık

Yetiş bütün geç kalmalara;
Elinde ıslanmış buketler,
Titrer bacakların koşmaktan,
Varsan da...
Gitmesen diyorum.

Dokun bütün kelebeklere;
Parmaklarında mülteci tozları,
Nasır tutar avuçların,
Kaybolmasın haksız yere.
Sıkı tutsan diyorum.

Ağla bütün geçmişe;
Dizilmiş saklı fotoğraflar,
Tuzu yakar düşünce.
Yandığı yer aşikar.
Söndürsen diyorum.

Bekle bütün gidenleri;
Ayaklarında kor zincirler.
Canını sarar yürüdükçe.
Gittikleri meçhul yer.
İzini sürsen diyorum.

Seyret bütün ölenleri;
Bembeyaz giyilmiş mevsimler.
Ağladılar , beklediler.

Tıpkı senin gibi gittiler.
Artık dönsen diyorum.

9 Eylül 2013 Pazartesi

bile

Hayali serap eder
Akan bir ırmağın sesi;
Tırmalar kulaklarını.
Sonra serince öper.
Hayali serap eyler.
Gönlümü görmeyen gözün.

Çiyi yağmur eder
Seyirlere dalarsın;
Bir cam parçası yüzüm.
Soluk al , buğulansın
Çiyi yağmur eyler.

Gönlümü görmeyen gözün.

Tohumu mevsim eder
Bahçesinde koşarsın;
Tutunur bileklerinden
Budakları derinden.
Tohumu mevsim eyler
Gönlümü görmeyen gözün.

Cehennemi cennet eder
Ateşi suyuna halat .
İki ırmak düşer;
Biri Nil biri Fırat.
Zahiri batın eyler.

Gönlümü görmeyen gözün.



* Zahir apaçık anlamına gelir . Gözümüzle gördüğümüz herşeydir.
* Batın gördüklerimizin algılayamadığımız yanıdır. Algılayamadığımız herşeydir.
* Nil ve Fırat nehri Zahir'dir . Cennet'ten dünyaya gelir.
* Zahir ve Batın ayrı boyutlarda değildirler .
* Zahir algılayamadığımız anda Batın .
* Batın ise algılayabildiğimiz süreçte Zahir'dir.
* Zahir ve Batın kavramları insanın algılarıyla ilgilidir . 

6 Eylül 2013 Cuma

akyaka

Utanmadan geçmişi seyrettim.
Zifiri çimlerde başım emanet,
Havanlarda dövülmüş gözlerim,
Kirpiklerimi sana devrettim.
Bir kere görmüş bulundum.

Huzura yabancı gönlüm
Yabanlar yerleşesiye asır geçer.
Bulamazlar yarama merhem.
Sen söyle.
Bir asır için kaç dirhem ?

Bir bulut düştü suya,
Önce beyaz sonra turuncu
Yerle bir toz oldu dünya .
Kaçtı yine ipin ucu .
Bir kere sevmiş bulundum.

Anlaşmış güneş dolunayla;
Rüzgar yetim ama arsız,
Götürdü mü,getirdi mi kayıp.
Samanyolu adımı unutturur.
Senden duymaksa koca bir ayıp .

Mevsimi karşıladı ağaçlar;
Bir bir dallarını kırdılar.
Farkedince yanımda seni
Ensemden sırtıma vurdular.
Bir kere düşmüş bulundum.

Anlattın ardınsıra yılları
Belki kaldığın belki geçtiğin yolları
Kulpları noksan bardaklar devrildi
İçime aktı okyanus buz gibi.
Bir kere içmiş bulundum.

Topladın herşeyi koydun
Önümde sen , ben ; biz.
Yollar boyu savruldum.
Böylesini görürsem;
İki gözüm kör olsun !
Bir kere gelmiş bulundum.

1 Eylül 2013 Pazar

bir eylül

Denizler sallanır bostanlarda.
Üzüm toplar yama ellerin;
Umutların toprağa düşer.
Oysa...
Ezilenler ayak altında.
Bir eylül çöker.
İçinde ziyanlar keder.

Yasla sırtını bağ kavaklarına
Güneş tam ensende zulüm
Az evvelkiler gözünde tüter
Oysa...
Gidenler yapışık yakana.
Bir eylül çöker .
İçinde hayatlar söner.

Götürür rüzgar geri komaz ;
Dost bildiğini var eder.
Varlığın yaban çiçekleri.
Oysa...
Yabanlar gelir gider.
Bir eylül çöker.
İçinde kuşlar öter.

Seher vakti ; tan ağrımaz.
Gök yeşil , üzümler koruk.
Topla dağılanları birer birer
Oysa...
Dağılanlar ikişer üçer.
Bir eylül çöker.
İçinde otlar biter.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

göç

Salıncaklar kurulmuş bahçelerde,
Yataklar dam başlarında,
Başı bakar semaya ; yıldız sayar.
Düşecek mi derken; derin uykulara.
Korkutur delik cepleri
Bir hevesten kaçınırsa .
Memleketim burası.
Biliyor musun ?

Demin terkedilmiş sokaklarda;
Tüm yılın hasatı sırtında
Koşup gelmez kimse yardıma .
Utanır ; fukara olmaktan
El ne der ?
Kimler gülerek seyreder?
Annem o .
Görüyor musun ?

Bir tekeri patlamış arabalar,
Taşlar fırlar yol kenarına.
Geçiyor sağlı sollu tarlaları
Bir adam başına düşen buğdayı
Al aşağı vur yukarı...
Babam o .
Tanıyor musun ?

Kara kaplı kitaplarda.
Yazılmış haydutların öyküsü.
Kaçırmış uykularımı atlılar
Ne şah takarım , ne sultan.
Altın semerli gümüşten felek.
Kimim kaldı söyle ; toprağım düşman.
Yolcuyum ; sırtımda yırtık bir yelek.
Benim o .
Geliyor musun ?

22 Ağustos 2013 Perşembe

karakavak

Tutunduğum son dal
Kırıldı , çıplak kaldı bahar
Düşerken zihnimde
Hala o yaldızlı masallar.
Masalı anlatır seni.

Ellerin yaşına sığmaz
Çizgiler can verir düşüme
Büyük gelir bedeni
Ellerini vur yüzüme.
Yüzüm öper seni.

Ömrün yaşına yetmez.
Pot durur kefeni
Yanlış terzilerde ham bez
Dolanır boynuna dikeni.
Dikeni boğar seni.

Tutunduğum son dal
Çenemden göğsüme kadar
Kollarından uzanırlar;
Ağır kayıplarım ihtiyar.
İhtiyar ağırlar seni.


*Karakavak ağacı = Yaşlandıkça oluklaşır . Gölgede büyüyemez , nemli toprağa ihtiyacı vardır.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

iplik

Sen nasıl susasın,
Neyler bile etmiş şikayet
Sızlan bana , bana yakın
Ölüm bana , hayat sana yakın.

Sen nasıl gömesin,
Bitmemiş ayrılıklarını,
Pirincinden ayrı taşını.
İzin ver , ellerim toprağına gelsin.

Sen nasıl göresin,
Denizlerde tükendin köpük köpük,
Fazla dalmış olamazsın.
Yaşın daha çok küçük.

Sen nasıl durasın,
Uğramadan nasıl gidesin,
Gönlün kalır , ayakların bağın
Onlarsız ne eylersin.


19 Ağustos 2013 Pazartesi

adak

Sonbahar , kış
aldırmadan soğuk ağırlayış
bir buseyle kilitli dudaklar
hasret boynunda bir iç çekiş
çöküyor sabahları üzerime
altın kulelerden kuşlar misafir ömrüme .
Ömür ki...
Ömür Yaradan'a bin şükr
Verilmiş ince sözler
altında yatar otuz yıllık anılar

tam göğsümde sabreder
akan bir çağda bergüzar
yeşilini gösteren bir mehtap
ağaçların kovuğuna ilişmiş adaklar
rüzgara meydan okur , düşmez
yapraklarında sallanan kağıtlar .
sarısı karalanmış , dillenmiş ağıtlar
sen daha inatçı ; eline su dökemez .

İlkbahar , yaz
Umursamaz karlar beyaz .
üşür ellerim sol cebinde
içim yanar dışım aymaz
çöküyor geceleri dolunayla
örtülmüş bulutlar bir yorgan misali
altında yatar yirmi yıllık enkaz
kancası kopmuş palangalarla
kuş ötmez , terkedilmiş diyarlarda
gözlerin can verir onlara
bir bakışınla ; gönlümden kanadına.
düşer bir dua;daldan toprağa
bitmez şikayet;gözü doymaz
Ne sakala minnet , ne bıyığa.
Sessiz , âmâ bir rüzgar
kaldırır üzerimden; zira bedelli
yerden uzak maha yakın,
senden ırak bana kalsın.

18 Ağustos 2013 Pazar

on-dört

Bir kapı aralanıyor .
Dizlerime kadar çamur yol .
Nerede bu dağlar , kimin feryadı ?
Bu ses ; hangi insan evladı ?

Bir kapı aralanıyor.
Yüreği ufak bir kızın ağzından
Ezelinden yazılmış ince bir köprü.
Teslim oluyor ; gözünü kırpmadan.

Bir kapı aralanıyor .
Ortalık toz , duman !
Koca bir adam yanaşıyor .
Sıkıyor kemiklerini , duruyor zaman.

Sonra kapanıyor kapılar .
Ardında hayali beyaz gelinciklerin,
Rüzgarda dahi tütmüyor kokusu;
Ah sızlatsa yüreğini geceleyin.

yanık


Resimler kurutulmuş asma bahçelerin damlarında.

Okunmuş toprağın duası bu çatısız duvarlar.
Kuytu,köşede kalmış bir yanı yanık resimler.
Çevirdikçe sayfaları , parmaklarımın terinden
Çocukluğum büyüdü ağır ağır .
Sahi kim bu kara saçlı çocuk ?
Lise yıllarından yahut ilkokul .
Zira yanakları al , dudakları hoyrat yaban.
Aşina yüzü ; büyüdü çocukluğum.

9 Ağustos 2013 Cuma

saz

Tellerine takılmış ömrümün yılları ;
Tozlu , yer yer vurulmuş gövdesine ,
Hafif bir esinti dokunuşun,
Sonra yaşlandım ben .

Sözün sapına kulp oldukça ,
Sustuğun yerde teller vurulunca ;
Bir dut ağacından esir alınmış kırlangıçlara.
Sonra yaşlandım ben .

Yağmurları tükettin , vura vura
Toprağım yetim kaldı , isyanda .
Geçmiş zaman bahçelerinde ; aynı çocukluk.
Sonra yaşlandım ben .

Önüme dizdiğin yolları ,
Teferruat sayıp ömür biçtim kendime,
Geçirdim başıma kefen niyetine .
Sonrası...
Yaşlandım ben .

7 Ağustos 2013 Çarşamba

han

Dizlerimin üzerinde bütünleme çaresizliğim ,
Avucumda sıktığım toprak ;
Fırlatıyorum mavi kamçılı sulara
Yarısı kara , yarısı ak .
Tanımıyorum .

Göğün pamuk balkonlarından seyret;
Mevsim vaad etmeden açan çiçekleri,
Yer yer çamura bulanmış cesaret;
Koparmaya çelimsiz elleri,
Tanımıyorum .

Gözleri sana benzeyen bir şehirden bak;
Göremediğini anlat , plaktan bir türküyle .
Binaları , kayalarıyla büsbütün parlak.
Ver elini , elimi görsün dünya gözüyle .
Ama tanımıyorum.

Bir derin uykuda kalmış gemiler ,
Sendelen ! Bir bu yandan öteki ana...
Ne köşesinden tutsam su almış beş beter .
Battığı meçhul , zaferleri kıran kırana...
Ama , seni tanımıyorum .

1 Ağustos 2013 Perşembe

bölük

Nasıl da ele veriyor kendini ; toy toy
Kabahatlerin yol olur , dizlerime kadar boy.
Bıraktım düşlerimi ; sırf sen ikna kal
Bölme zamanı , bölme işte , bütün olarak al !

Nereyi görüyorsa gözlerim : orası ufuk
Ayıklarımın takıldığı yerde yol biter
İzini sürerim;sonu belli başı bozuk,
Kuyruğuma takılmış ; zehir iğneli akrepler.

Koca cihandan tek dileğim yok,
Ardımdan dökülen su bile nem olur.
Çok uğraştığım dizelerin üzerine söz yok.
Yine aç sayfalarım ama gönlüm tok.

Bıraktım düşlerimi ; sırf sen ikna kal.
Issızlığın tam ortasında yalınayak ,
Zehir iğneli akreplerle kardeş olmak !
Bıraktım düşlerimi ; sen zamanı benden çal.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

aldırış etmezken

Aydınlar zifirisinde batarken ;
Ben sefamı sürerim seneler boyu .
İçim ağlar , yüzüm gülerken ;
Sen de sualsiz çareler kör kuyu .

Bir kitap kapanırken ; perde perde ;
Kafiyesiz kağıdımda yetim bir balat .
Zaman ; alışagelmiş semasında saltanat ,
Sade bir serap ; cadde cadde .

Bir tuğla çatlatırken toprağı ,
Bir heves ; bin sorgu isterken ;
Kıpırdar , düşer bir defne yaprağı ,
Tam ortasına ; hayat son bulurken .

miad

Zaman  okyanusun en derin tarafından vurulmuş 
soğuk

kıyıya vurmuş
parlak ama yalnız
bir kabuk kadar 
buruk 

Zaman
dalgaların çarpan yüzlerinde 
                                                pişmanlık
Hor görülmüş  iki yüzlü anılarda 
                                                        açlık 

Zaman
bir kalemin kağıdı öptüğü anda 
                                                       durgun  
Bavulunu topladığı her halükârda
                                                                suskun
...

Zaman  biriken yıllarda 
ayrılık 
henüz toy yaşlarında
anlık
...

Zaman
meydan okur ölüme
...
Sonra
su olur
akar
yolunu bulur
....
zaman
meydan okur ölüme
sonra
su olur
akar ömrüme
...

25 Temmuz 2013 Perşembe

Asr-ı Âhir

Yıllar boyu küreklenmiş bir gemi;
Suyundan , tuzundan illet 
Koy kenara kağıdı , kalemi 
Kaldır başını , sözünden sayfufet.

Bir bak denize , sırların
Köpük köpük ; kıyılarda
Vuruyor yüzüne hırçın hırçın,
Kaldır başını , kıyamet kapıda .

Kendine dön bak ; gam yok
Kesilmiş suretinde derin bir iz,
Denize cenkeder ; mazisi var-yok,
Kaldır başını , sonunu ; zevali çok .


*Asr-ı Âhir = Son asır , son devir .

zor


Ayın küstüğü soğuk taşlar;
Karanlıkta kalmışlar,gidilmez
Karlı yollarda bata çıka ;
Ayağının bastığı yerde ot bitmez . 
Ama kabirde ;
Sen savaş ! Savaş...


Yolsulluk yapışmış yakamıza ,
Alıp iki parmağını bir hışımda;
Merminin ayrılıp gittiği gibi,
Belki bir güneşin vedasında..
Ama koynumda;
Sen yavaş ! Yavaş...
 

Tek isteğim şimdi , bir gece
Geceler var , gündüzleri gör diye
Ne var ki kokunu getire 
Gözüme , gönlüme hediye.
Ama gecemde;
Sen dolaş ! Dolaş...

ahir et

Yere göğe sığdıramadığım ;
Tabutunun kenarına ilişmiş;
Sol yanında , sığdırabilir misin ?
Alabilir misin ağzımın içinden ;
O iki cümleyi ; veda
Yahut bir merhaba .

Kağıtlara yetiremediğim ;
Ellerin sıkışmış iki yanına;
Hem sağda , hem soluna,
Yetirebilir misin ellerini bana ?
Kaldırabilir misin kemiklerini ;
Tahtalarından sıyrılıp semaya .

Hesabını düz , gel
Her sualine reva gönlüm;
İçimi eritiyor , sen gel ;
Sen semaya gel , toprağa gel !
Onun kokusuyla eser bir yel ;
Üşür ömrüm...


23 Temmuz 2013 Salı

us

Katlan yüreğim ;
Avazı çıktığı kadar bağırana.
Şimalden bir esinti sözlerin ;
Ahir zamanda çıkan cürretin , ala...


Dertlen yüreğim ;
Pak kalmış tüm kağıtlara.
Şarktan bir yalvarış bedenin ;
Kızanların patlattığı saçmalarda . 


Uslan yüreğim ;
Soyut , somut tüm anlayışlara .
Zihninden bir parça hasretin
Ağacımda asılı kalacak ; sustuklarımda.

Paslan yüreğim ;
Murdar kümeslerde sıkışmışlara.
Semadan bir armağan dileğin  
Tutacak ; tutunamayan tüm aşklara .


mizban

Kabuslu bir gecenin ardından ,
Riyakar gökyüzü ; durgun.
Omuzlarında gençliğin...
Ardına bakmadığın yüzün solgun .

Masanın başında bir ziyaretçin
Dolunay bu gece de ergüvan kokuyor .
Dumanın parmaklarında *Ahir-bin
Kaldır başını , semaya dokunuyor !

Kabuslu bir gecenin ardından,
Kanunsuz yalnızlıklar misafirin ;
Halini hatrını sormaya .
Bir sığınak göster ki çıkmasın yoluna .

Masanın başında ziyaretçin
Yalnızlığın bu gece de buram buram;
İçime dolan , akışkan sisin .
Bana dumanıyla her dize bayram !

*Mizban  =  ( Farsça ) Misafir kabul eden .
*Ahir-bin = (Farsça)  Sonunu gören , düşünen . 

18 Temmuz 2013 Perşembe

aşiyan

Güneş bir limana vurur gibi gemiden;
Öyle sert , sesi ta derinden.
Af dileyecek kuşlar...
Kuşlar ki hasıl olan gökyüzünden .

Karanlıkta ara ara işaret
Yaprakların şarkından doğarak.
Bu sis koca meydanda cehalet
Vuslat her ağacına adak .

Var olmadan aydınlık ,
Aydınlık ki geceyi batıra .
Sesin kölesine *mutlık ,
Sesin ki *fecr olan sabahıma .

Şimdi sen uyuyorsun , uyanma
*Mutalsam boynun firarda
Kuşlar göç edecek..
Kuşlar ki sana *sebi , sana felek .




*Aşiyan = kuş yuvası .
*mutlık = azad eden .
*fecr = Sabahın getirdiği , güneşin doğuşu ile gelen kızıllık .
*mutalsam = tılsımlanmış olan , esrarengiz , büyüleyici .
*sebi = esir , köle , tutsak . 

15 Temmuz 2013 Pazartesi

tamah

Eksik kelam merhamet getiriyor,
Dile gelmiyor ayan beyan.
Dua üstüne dua ekliyor,
İnancı gelmiş anadan , babadan.


Gelenek tanımaz ; örf , adet , töre
Vadisini suya kavuşturacak ,
İçinde hapsettiği hangi yöre ?
Yağmur koksun ; *acak acak .


Anlat bana ; savurup rüzgarını
Vur yüzüme yalanı , yanlışı...
Yaşadıklarını göstere göstere !
Niyetsiz umudun bende zaman dışı .


Kabullen ; öfkeli değilim .
Vur yüzüme yalanı , yanlışı
Savruldukça yapraklar ; takvim takvim.
Seyrin batacak bende günaşırı...


*Tamah = açgözlülük , hırs  .
* acak acak = toprak toprak

Akl

Bir bilse insan neden , niye ?
Vaziyet ortada , döküntüleri *ayen.
Bir tek kalem hesap sormuyor dizelere 
Sualsiz güveniyor ebediyyen . 
Gelecek kaygı taşımaz bir bilse ,
Çifte kavrulmuş anılar kapıda ,
Utanmadan ilişmiş , hepsi *akese .
Geçmiş sual tanımaz bir bilse...

İyi niyetim koca bir hadise,
Evrilmiş , çevrilmiş her yanı . 
Ah dinlemeyi bir bilse !
Kalmayacak sustuklarımın beyanı .

Zaman zaman yitiriyor ,
Sonra nagehan geri geliyor . 
Eksiltiyor her anı ,
Nefesimden , sesimden bir bilse
.



*Akl = Sığınacak yer .
*ayen = apaçık , bariz .
*akese = asılmış , ilişmiş

7 Temmuz 2013 Pazar

gar


Benzemiyordu bir kalemi eline alıp yazmaya . 
Benzemiyordu hiç bir kelimeye , ne ağırlığı son veriyordu acısına , ne bir sonrakine umut . 
Tüm söylenilenler aynı gibi , sen bir ışık verdin tüm söyleyeceklerim aynı gibi.

 Kayıtsız , şartsız tüm yolculuklar sebep aramıyordu gidenlerin ardından bir avuç suya . 
Nedeni bilinmezdi gidenin arkasından toprağı öpen su tanelerinin .
 Nedeni bilinmezdi gidenin bir yük dolusu geçmişiyle gidemediği .
 Tüm duraklar ondan geçecek , tüm otobüsler o olacak , tüm otobüs koltukları sen kokacak .

 Bir yolculuğun ardından tek söz kalıyor dişlerimin arasında ;
 Aç,  bir boşluk arıyor çıkmaya yeltenmiş .
Kırılan dişlerimin arasından sana bakıyorlar usulca , bana karşı suçlular .
Kalmalılardı yerlerinde oysa ki , adam gibi hasretlerini sineye çekip susmalılardı .
 Yapamadılar .
Her biri kırık dişlerimin arasından özgürlüğüne kavuştular , 
Savruştular küçük küçük;  aklının başında sana yol yordam oldular .
Her biri bana suçlu , sana borçlu kaldılar . Dişlerim kırıktı , yarısı benden kaldı . 

Şahitlerim vardı bir otobüs garında . 
Onlarca insanın gönderdiği , kaldığı , gidemediği . 
Yalnızlıkların sırtını dayadığı koltuklarda ; eski bir ter kokusu , üzerine sinmiş başka kokuları . Şahitlerim vardı otobüs garlarında .
 Hepsi birbirine benzer , aynı görevi üstlenmişler .
 Karşılamak adına gelenlerin yüzü güledursun ; 
Yağmur kararsız patlatsa mı bir şimşek ; sevincine , gözyaşına .
Kararsız hava , açsa mı rengini , gösterse mi güneş yüzünü . 

Yüksek rakımlı tüm dağlar bekleyene daha bi anlamlı , 
Yağmur gelmese başları dönmeyecek o yana . 
İzliyor etrafını ; bir hastanenin acil kapısı gibi . 
Onun acısı seninkinden daha kaliteli ,
Onun kavuşması daha fiyakalı hiç değil . 

Aşağı yukarı bir adamın yüzündeki yalanı , çaresizliği , hüznü , çekimserliği , 
Acınası saklanamamış tüm duyguları var otobüs garlarında . 
Söylenememiş sözler , verilmemiş mektuplar gibi birikmişler dudaklarında ; bir yanını düşürüyor . Belli etmemek adına , gideni de üzmemek adına aslında . 
Saklayabilmeyi başardığını sandığı çenesi ;
Sanki çıkmış o yüksek rakımlı dağlarda kar varmışcasına titriyor . 
Saklayabildiğini düşündüğü , iki tarafında . 
Aslında artık birbirlerini göremediklerinde boşaldığı gözyaşları .
Bir daha görecek belki , meçhul . 
Ama hep kötüsünü düşünür gar insanlarım .

  Kalktı mı otobüs yerinden , oynadı mı tekerlekleri , bir cesaret dolar içine .
Çekip almak o beklemiş ter kokusuyla koltuğundan , ayaklarını bir adım öteye götürmek .
 Otobüs uzaklaştıkça gardan , tüm duygular yerini bırakır acı bir pişmanlığa . 
Çaresiz olduğunu bildiği pişmanlığı daha bir yüklenip gelir yüreğine .
Nefes almak o an ağır , dağlar o an yakın .
Otobüs uzak ,
 Sonrası yolları ;ona varamayacak yolları hep tuzak .
  
Sonra sen bir şiir isteyeceksin.
 Kelimeler sığmayacak dizeye , 
Otobüsler artık gardan değil kağıtlarımdan kalkacak . 
Ben yazdıkça severadım gelecek gözlerin mercan mavisi gökyüzüme..
Ben istemedikçe elin gitmeyecek bavuluna ,
 Ben yazmadıkça öpmeyecek,sade sular hasret kalacak garımın toprağına . 

26 Haziran 2013 Çarşamba

karem


Asırlık bir çınar gibi devriliyorsun.
Kuruyor yaprakların , dallarından bitap.
Her adım sana doğru ;  efsunlu kökleri,
Şahidim tütün tarlalarında utangaç *gusun.
Bafra utanıyor , önümüz Haziran - Ağustos .
Her adım sana doğru , yakışıksız *bahteri .
Eken utanıyor , toprağa borçlu.
Borçlunun kefil verdiği , kefilin borçlu çıktığı;
*Bafra utanıyor ey saçları ak adam !

Asırlık bir çınar gibi devriliyorsun.
Dallarına özeniyor kollarım , dimdik...
En çok yaşamış ama en toy .
Sungur sürüsü basıyor tepende .
Şahidim Kızıldeniz'de bir doğu sahili .
Hicazdan bir ses geliyor , amikler utanıyor !
*Salnamesi yazmıyor böyle nidayı .
*Amik utanıyor ey sakalı ak adam !

Asırlık bir çınar gibi devriliyorsun.
Toprağına nazlı benim fidanlarım .
Üzerimde bitmiş hepsi ; dikenli böcekli .
Su içmeye geliyor kuşlar ; *mutasarrım
Soğuk taşlarıyla bir Necef utanıyor !
*Vadi-üs Selam utanıyor ey ömrü ak adam !





*karem = Deniz ortasında biten , çınar ağacına benzeyen bir ağaç.
*gusun = ağaç dalları .
*bahteri = yürüyüşü güzel olan adam.
*Bafra = Samsun'un tütün üretilen ilçesi .
*Salname = Yıllık
*Amik = Hicaz vilayetinde ulu bir ağaç , dibi çok derinde olan .
*mutassarım = kahramanlık ve yiğitlik gösteren .
*Necef = Irağın Başkenti .
*Vadi-üs Selam = Dünyanın en büyük mezarlığı , Irak'ta Necef şehrinde bulunmaktadır .

18 Haziran 2013 Salı

sokak

Bin yıldır yaşıyorum .
Görmedim böyle zulm , böyle ateş .
Omuz omuza herkes kardeş !
Bin yıldır sokaktayım...
Neyim var , neyim yok ?
İnadından ciğerime kadar geldi ok 
Yıkılsın tüm binalar , yerini alsın ağaçlar
Nefesimiz , fikrimiz ar...
Dirisinden , ölüsüne herkes *emeddi amar .
Bin yıldır yaşıyorum.
Bir bardak suya kapılara koşuyorum.
Bir avuç toprak için meydanlara...
Yitip gidene ihtiyaç kaldı terazide abra,
Sen tut sağ kolunu soluna vur !
Sen tut nefesini , herkes *afur !



*emeddi amar = en uzun ömür .
*afur = bela kasırgası 

17 Haziran 2013 Pazartesi

kağıt

Katlanmış tüm kağıtlar açılmalı ,
Yola çıkan adımlar bırakmalı yerini gerçeklere ;
Tüm evren tek bir gerçekle kararıyor .
İki parmağım arasında tuz buz oluyorsun .

Tasvir etmek zor .
Seni bir ağaca benzetiyorum .
Dalları , kökü , yaprağı kor .
Tomruğu kalıyor iki omzumun arasına , sarılıyorum.

Boynuma dolanmış kalın bir urgan .
Ne bir gemiyi salıyor denize ,
Ne beni göğe...
Çare yok , kalmamış yol yordam .

Katlanmış tüm kağıtlar açılmalı .
Askıda kalmış arsız bir hayat .
Kokusu yükseliyor , buram buram !
İçime çekiyorum , ne taze ne bayat.

13 Haziran 2013 Perşembe

diyar


Yağmur bastırıyor amansız ,
Nice koşmaklar sokak başlarında.
Düşüm kağıtlarda tutarsız ,
Kaleme cilve yapıyor mürekkebe akanyıldız.

Dereler taşıyor gönlümün oluğunda;
Sebepsiz yere dualarım kovalarında birikiyor .
İnsanlar görüyorum kaygı adalarında .
Haklı , haksız hepsi seni dinliyor .

Kuşlar ötüyor anladığım yapraklarda;
Dalları her bir hayata tekabül .
Kavgalar görüyorum duvarsız odalarda;
*Sait , sessiz hepsi sana bülbül .

Şimdi sen uyuyorsun , uyanma .
Kuşlar göç ediyor uzak diyarlara .
Uyanınca sen ötmeyecekler belki ama ;
Bil ki ...
Kanatlarını da kırmayacaklar bir daha .


*sait = sesli .