26 Ocak 2013 Cumartesi

Ankara'da


Hiç bir aşk anlatmıyordu seni bana 
Ve hiç bir hasret , hiç bir gurbet benzemiyordu Ankara'ya
Milyonlarca mısraya sahitlik etmiş , geçmişiyle şimdisiyle değil tek sorunu gelecekti Ankara'nın
Orada hayatlar sorgulanmazdı , öylesine diktatördü ki zaman ,
Dur desen pek'ala ama yelkovan hep akrebin peşinde..

Kimine donuk gelmiştir , ne denizi vardır ne kışında gülümseten güneşi
Kar yağdığı zaman asla durmak bilmez onlarca insanı dik yokuşlarda biçare bırakıverir
Hiç bitmez ayazı tepelere çıktıkta özgür kılardı insanı,
Asl'olan mesai saatlerinde alıp dürbünü gözetlemek tepedeki aşıkları
Hiç adı duyulmamış , haritada kaybolmuş ovaları , köyleri , kuytu köşeleri
Dışarıdan bakana ne okul binaları sıcak gelirdi , ne elini cebinden çıkarmaya pervalı memurlar..
Başında oturalası havuzu olan her parkın yolları dize kadar çamur..
Kalabalığından değil , durgunluğundan zordu hayat.
Hala anlamam Yahya Kemal'in Ankara'ya neden "İstanbul'a dönüş yollarını severim" deyişini..
Öyle ya o zamanların Tunalı'sından Ulus'una elele yürümek zordu 
Öyle ya aşık olmak zordu Ankara'da..

22 Ocak 2013 Salı

Öyle ya


Ayrılığın hiç yakışmadığı insanlar var . 
Elleri tek başına iş görmez.
Nereye giderse gitsin başucunda taşıdığı fotoğrafı var 
Yüreğine tek yakıştırdığı.. 
Yaşayacağı her şeyi onunla yaşamak , biteceği yerde tutup çenesinden başını kaldırmak 
Ne arkasından gelmek , ne önünden yürüyebilmek..
Senin benim diyemeden verdiği nefesi onunla almak
Kimse ona benzemiyorken , kalabalıkta herkesin ona döndüğü..
Yüzler koyu , keskin , soğuk..

Vücuduna işleyen nakışı yokluğunun ,
Uyuşan bedeninde bir fazlalık sadece.
Ayrılığın hiç yakışmadığı insanlar var .
Hasretin , gurbetin hakkını verenler..
İş görmeyen ellerine sahip çıkabilmek yokluğunda..
Hiç pes etmeden , aklından dahi geçirmeden gösterdiği sabrı sadece umuduyla yaşatabilmek..
Ha geldi ha gelecek diyerek atmak adımlarını 
Öyle ya ha geldi ha gelecek..

19 Ocak 2013 Cumartesi

yine mi güzeliz


Biz hep güzeldik , güzel insanlardık .
Kalbimiz temizdi , hürdü ruhumuz . 
Ellerimizi açıp dua etmesini de bildik , fallara inanmayı gitmeler yollarından aman aman ... 
Ne gösterişli hayallerimiz oldu ,
 Ne gözler anlatabildi o şamdanlar altında yemekleri , 
Şömine önündeki aşkları .
Soğuk sevdik biz , uzaktan , hissederek .
Yokluktan var ettik aşkı , yoklukta tek varlığımızdı .
Herşeyin başı önce sevgili , sonra sağlıktı .
Onca acıya , onca kahroluşa yine oturup şükreder "olsun" derdik .
 Bir of'lamazdı içimiz .
"Olsun"a sığdırdım ben acılarımı , gözyaşlarımı öyle tuttum içimde . 



Bir kelime bu kadar tutamazdı insanı .
Öyle güzel "olsun sevgilim" derdim ki sevgilim ; bi' görsen kıyamaz burnumdan öperdin.
Baharı geldi , yazı geldi ..
 Geldi hepsi de ya geçenler ? 
Sağdan sola , soldan sağa geçiyordu ; yatakta döndükçe .
Tüm geçmiş bu kadar uzaklıktaydı işte , tam omzumun ucunda .
Düşecek yük daha ağır dururdu ya bedende.
Hani vazgeçmek en zoruydu ya , en çokta düşüncesi acı verirdi insana .
Düşünmeye korktuğun onca şey dilinin ucuna gelince tüm korktukların birleşir ,
mutluluğuna karşı dururdu .
Diyemezdim sana ben , ödüm kopardı söyleyemezdim .
Dizlerimi döver sana yine kıyamazdım.
Ama ben de bazen , sen gibi , herkes gibi ..



Yıpranıyorum sevdiğim yerden .
"Olsun sevgilim " .

8 Ocak 2013 Salı

Umursama-k


Eğer yorgunsanız en ufak mutluluk ilaç gibi , en ufak söz zehir gibi gelir . 
Sevgiye , ilgiye açtı belki ama içinde sakladığı onca şeyi biriktiremezdi .
 Bir yerden mutlaka açık verecekti . 
Aslında hep yorulmuştu , cesaret istiyordu bir değil , yüzlercesi adım atmak için.
 Sadece tek bir neden için onca şeyi silip süpürdü hayatından .
Doğru muydu yaptığı .
Üzerini mi örtmüştü bi'şeylerin .
Çarşafın altındakiler büyüdükçe göze batıyordu . Elleri yetişmezdi kapatmaya .
Onca şeyi nasıl yaşayabilmişti . 
Dönüp baktıkça biriktirdiklerine kendine kızamıyor , etrafına serpiyordu sözlerini .
Her birine bir şey takıştırıyor , her biri için ; özenerek , ayrı ayrı seçiyordu .
 Kendi elleriyle vücutlarındaki en ince noktaya bırakıyor , eritmesini bekliyordu hayatlarının .
Dağıtıyordu yaşadıklarını bir bakıma .
Yoksa nasıl başedecekti , adımlarını zorlaştıran onca yüküyle bacaklarında..
   Aslında biriktirdiği , taşıdığı bu yükün yalnızca bu yaptıklarından ibaret olduğu gerçeği..
Göremiyordu .
Belki çarşafı kaldırıp başını biraz öne eğse görecekti .
 Şapkası düşecek diye başını geriye dahi çevirmezdi son İstanbul Bey'i .