30 Ekim 2013 Çarşamba

dolunay

Hatırlarım
Seninle yürüdüğümüz o uzun görünen
Dar / kısa yolları
         Başımı kaldırmamı dilediğin
         Yıldızlarla bulanmış duvarları
Bir şey var yukarıda / tıpkı gözlerin gibi
Bir şeyler kaldı o sokakta
  Adımı seslense / dönüp koşarım

Hatırlarım
Seninle oturduğumuz davetkar görünen
Küskün / ufak / kare masaları
               Anlatmamı dilediğin
               Çocukluk yıllarımı
Bir şey var yukarıda / tıpkı sözlerin gibi
Bir şeyler kaldı o masada
Şimdi dönüp baksam tıklım tıklım

Hatırlarım
Başında durduğumuz sahipsiz görünen
Köşe başındaki merdivenleri
                 Otur bi' soluklan dediğin
                 Ve soluksuz ağlamaların
Bir şey var yukarıda / tıpkı gülüşün gibi
Bir şeyler kaldı o basamaklarda
   Her köşeyi dönünce   /   nefesimi tutup ağlarım


Hatırlarım / sen de hatırla

O yolları  masaları  basamakları 
Hatırlarım
Her kelamını gidişimde
  Sen de hatırla / ettiğim sitemleri
  Seni son görüşümde 

28 Ekim 2013 Pazartesi

çok geç

Kurşuni bir gökyüzünden sesim / tüm cihanı saracak
Sen başını semaya çevir  / sesim sana sadık kalacak
  Fırtına sonrası ne ev ne bark
  Sırtına geçirdiğin iki metre kumaş
  Sana yoldaş olacak

 Gidemedim diyemeyeceksin    /   çok geç


  Sen çiçek açtır geniş zamanlarda
  Bende mevsim çok
  Yakışır renkleri bir bir dolunaya
      Ama / geceleyin seyre giden yok
Kurşuni bir gökyüzünden sesim / tüm cihanı saracak
Sen başını semaya çevir / sesim bahtiyar olacak
     Zelzelesi bitince dünyanın
     Bir ayrılık bir yoksulluk
     Yardım isteyecek aşıklar

  Yitip gitti diyemeyeceksin    /    çok geç


Sen bana bulut ol
Ben de yağmur çok
Yıkanır tüm yalanlar
  Ama /  gerçeği kabullenen yok
Kurşuni bir gökyüzünden sesim / tüm cihanı saracak
Sen başını semaya çevir / sesim bahtiyar olacak
           Sonra / bir yağmur yağacak
           Kopacak inceldiği yerden
             Yalnız bir kadın hayatta kalacak
           Başın dönmeyecek bu yana
           Ölmedim de diyemeyeceksin      /    çok geç
               Ölmek için çok geç olacak 

27 Ekim 2013 Pazar

bir yudum

Neydi o fotoğraflardaki gülüşün
   Ömrünün bir saniyesinde
Koca hayatın mektuba sığdırılmış gibi
   Alıcısı benmişim gibi.

Ağlayan bir çocuk gözlerin
Dudakların acımasız bir katilin tesiri
    Ne derdi bu kalbim görünce seni
    Neşesi küser miydi gülüşlerimin
      Sığ sulara itilmiş düşlerimin

Neydi o fotoğraflardaki gülüşün
 Bir yeşil , bir mavi dokundurmuş gözlerine
 Onca yıl doymadığım baharların renginde
 Henüz yaşanmamış mevsimlerin tadı var
 Çimenler sarıya değil de senden çalmış gibi

   Bir saniyedir ömrü paralayan
   Ömrünün bir saniyesinde
   Neydi o fotoğraflardaki gülüşün
        Yağmurlar birikmiş torbalarında
        Kana kana içmek için gözlerini
             Belki  / bir yudum
               Bekledi susuzluğum 

  

25 Ekim 2013 Cuma

mecal

Az dursun şurada alırım dediğim
Karalanmış satırlar görülmesin diye
   Kimsenin cürretinin yetmediği
   Açılmamış bir kağıda / sıkışmış nefesin
Az beklesin beni binerim dediğim

Güvertesine sığmamış yalnızlığıyla
Limandan el sallayanların
    Parmaklarının arasına / sıkışmış nefesin

Şurada kestirmek için uzandığım
Kısaca boyu / bacaklarım kıvrak
  Rüyasını paylaşamayanların
  Uykusunda / sıkışmış nefesin.

Az dinsin beklerim dediğim
Yağmurların sonsuz gürültüsüyle
  Paçalarımdan yukarı çıkan suyun
  Ağırlığına / sıkışmış nefesin.
                                                 Bir köşe başından bayır yukarı
                                                 Koşmuşum / sıkışmış nefesim
                                                          Ellerim dizlerimde boynum da yerde
                                                          Görünce seni karşımda / kesildi sesim

16 Ekim 2013 Çarşamba

şahit

Dilim tutulur / diyemem
     Gördüğümü hastane kapılarında
     Duyduğum mahkeme duvarları
       Utanır müvekkil telaşlı bekleyen


Nasıl anlatsam  / bilemem
   Gördüğümü mezar başlarında
   Duyduğum ezan sesleri
   Kimin adını işitir kulaklarım
   Yüreğim / nasıl çöker ciğerlerime


Nasıl söylesem / nasıl
   Gördüğüm karanlık bir konvoy
   Duyduğum nidalar cenaze evinde
   Başı sıkışmış balkonlu demir aralığına
   Duruyor öylece / küçük kız çocuğu
   Islanıyor toprak, ağlıyor mu ne


Nasıl anlatsam sana 

    Bir sel götürüyor delerek içimi
    Bir bulut yükseliyor bağrımdan
    Görenler yok  göğe yükseldiğimi
    Görünmez gibiyim aralarında
    Ceketime iliklenmiş bir fotoğraf
    Kimin fesi , neyin nesidir


Nasıl denir
       Gidenin ruhu şaad olur
         Kalanın başı sağ olsun
 Vuran Allah'ından bulur
                    Ya gören     /    İki gözüm kör olsun


               Nasıl anlatsam sana
               Dilim tutulur
               Diyemem

13 Ekim 2013 Pazar

sesin

Mevsim zamanı değildi bu misafir ayaz
Kim bilir nereden toparlanıp gitti
Kapıldık hüznün yağmuruna
Bitiyor diye gençliğin baharı
      Bir Eylül sonrası Kasım'a çeyrek kala
      Hayır / Sırası değildi üşümenin
      Misafir ayazdı bu

Atilla'dan Turgut'tan gecenin nağmeleri
Buğulandı yarım içilmiş cam kırıkları
   Ne dayak yemediğimiz kaldı Emirgan'da
   Ne duamız eksik Hüseyin'le Hasan'a

Bir Eylül sonrası  Kasım'a çeyrek kala
Hayır/ Sırası değildi üşümenin
     Engin görünür sesin dem vurur geceye
     Vuruşan kadehler tuz-buz olur
     Turgut'un susuzluğu  Atilla'nın felaketi
     Büker boynunu  sonum olur

                  Bir Eylül sonrası  Kasım'a çeyrek kala
                  Hayır

                  Sırası değildi üşümenin

9 Ekim 2013 Çarşamba

ayrılık

Nasıl doğmasın güneş
Böylesi geceden sonra , uzadıya kaldı gözüm.
             Hatırlarım , bir elim bavulumda.
             Öbürü berikinden öte , kapı tokmağında;
             Ah bir bükebilsem bileğini.
             Kuvvetim zayi.
           
Aniden çarpıldı kapılar.
Kıymıkları geçmişimde tortu-taş,
Yüzüme esti rüzgarı.
Kemiklerimde ayrı bir telaş.

Baksana !
              Nasıl doğmasın güneş.


Aralığa bir perde aralandı.
Kasım'daydık .
               Hatırlarım, beyhude kelamlarımı.
               Bilmeden ne dediğini , ermedi aklım.
               Duyar gibi oldum, git deyişlerini.
               Kahrolası gururum , şayi .

Aniden gamsız düştüm kedere
Dar vakitlerde koşarak kaçtım
Yüzüm sende mi kaldı ne?
Yarısı duruyor ; utandım .

                  Söylesene.
                  Nasıl batmasın güneş.

7 Ekim 2013 Pazartesi

mai

Başlıyoruz yine
Bir ocak başında ; başa döner gibi.
Haziran gelecek , daha Nisan'da.

    Havanlara yatırılmış umutlarımız
    Yelken açtı yüreğin.
    Sabaha kadar deniz koktular.
        Dudakların / sonra dizlerin.
                       Masmavi.        

Başlıyoruz yine
Yılların yükünü sırtladık.
  Bir ocak başında; dumanımız tütüyor.
  Takip ettim yükseltileri
  Kömür çuvalına doğru sürdüm izini.
     Sabaha kadar parladılar .
     Gözlerin / yaban mersinleri gibi.
                       Masmavi.

Başlıyoruz yine
  Yarım bıraktığımız yerden
  Ekseriya hiç tamamlanmamış geçitler
  Sen ayağının tozunu silmeden.
  Vakit dolar birden / daha iki demeden.
       Sabaha kadar susmadılar .
       Sözlerin , yazdığım şiirlerden .
                       Daha mavi .

2 Ekim 2013 Çarşamba

suskunluk

Sesler yuvalanıyor ağızlarınızda;
Bir kaya vurur gibi yüzümde.
Zihnimde aralanırsa bir kapı;
Hepsi tanri misafiri .

Yanıt bekleyen , kısık gözleriniz
Ancak bir akşamüstüydü;
Çöker gibi umutlara
Hepsi Peygamber *sefiri.

Beklemez söylenilenler,
Biri iteler bir diğerini.
Susuyor diye bir kadın.
Hepsi aşkın *tekfiri.



*sefir = elçi 

*tekfir = kafir sayma , sitem etme , suç atma , suç bulma .