27 Aralık 2014 Cumartesi

deniz ile güneş

bilmeseydim hiç
gördüğüm gibi kalsaydı
uğramasaydım
dursaydı dalgalar
savurmasaydı beni


nefes almak için

çıkardıkça başımı
derine çekti sular
yaşım küçüktü
dalmasaydım o kadar
yandığımla kalsaydım

kısıp bir gözümü
tek parmağımla
dokunmasaydım

kapılmasaydım rüzgara
kalbimi söküp uçursaydı o da
anlatsaydı kuşlar
kanat sesleriyle
...

kısıp bir gözümü
tek parmağımla
dokunmasaydım

çırpınmasaydım
yakından görmek için
boğulsaydım da
bitmeseydi sular

denizle güneş
hiç / kavuşmamış
keşke  / hiç
bilmeseydim
bir mavinin kırmızıya aşkını
...



17 Kasım 2014 Pazartesi

söz

beklenmedik bir rüzgar
gülümsetiyor
hissettirmeden

dans ediyor
aşağıdan yukarı
soldan sağa
buluyor yine de göz bebeklerimi

en sert hamlesiyle
kırıyor belini
evvelden kalmış iki lafın
aşağıdan yukarı
soldan sağa yazılıyor belki
yorulunca zaman
siliniyor o da tabii

kabul buyurdum bilmeden
beklenmedik bu rüzgarda
nedir bu !
dans edip duruyor
yine beni buluyor
izini sürüp çıktığı yolda
yine göz bebeklerimi

12 Ağustos 2014 Salı

mutlak

Ne vakit yolum düşse bir limana
yalnızlık ensemde
kağıdı kalemi tutuşturur yakama
fırlatır beni öteki denizlerin
koylarına

Ben bir şairsem mutlak 
görmüşsündür bir dalgada  
kıyıya vura vura
canımı nasıl bulduğumu

Ne vakit götürse beni otobüsler
Bir kentin kalabalığına
Korku dizlerimde
bağları çözülür
topuklarının

Ben bir şairsem mutlak
duymuşsundur adımı
yeşil bir güneşle
nasıl hayatlar aldığımı

Ne vakit götürse beni ellerin
uyuyup büyüdüğün yere
pencere kapanır
sayfaları çevrilir
kasıklarının


Ne vakit şiir olsam
yüreğine düşer
  bir parça gülüşüm
   ben bir şairsem mutlak 
  gülmüştür düşün

6 Ağustos 2014 Çarşamba

bir şehri terketmek

Bu şehirdedir
Islanmak , yağmur altında
yahut bir sevgili gözyaşında
Yaralar açıladursun bir yandan
tuzu seni yakar
kabuğu yakamdan tutar

Bu şehirdedir
Koşmak , liman kenarına
yahut baba ocağına
eller kalkmaya görsün semaya
kim ayrılır limandan
göz görmez , gönül derya

Bu şehirdedir
Poyraz , her mevsimde
donuk , soğuk
yüzümü üşümüş görenler
hüznü bırakır kapıma
yüzüm kapıya duvar

    Bu şehirdedir
       Bir şehri terketmek
            Bir şehri terkedip
                    gidememek



3 Ağustos 2014 Pazar

....akşamüstü

Hangi renk diye sorsalar
ne diyeceksin
tek ucundan tutupta
neye bileneceksin

sen kızgın okyanuslara mesken
ucu bucağı donmuş dağlarda
hangi renk diye sorsalar
hepsini sen
sen nerden bileceksin

Mavi deseler

yerde misin gökte misin
Yoksa sen sade bir gece misin
Pek ala bir kırmızıya
Güneşi yedirebilir misin

sen okyanuslara sulu sepken

çoğalıpta bileneceksin
hangi renk diye sorsalar
hepsini sevgili
sen nerden bileceksin

dillenmediği zaman mavi

belenmediği kadar ak
aslında
sıradan bir akşamüstü
diyeceksin

15 Haziran 2014 Pazar

" birden hatırladım "

Nasıl olduysa birden unuttum
Kaynadı kaynayacak suları denizlerin
O sıcak yaz akşamları da getirmeyecek
Bir zakkumun yüzen heyecanını

Nasıl olduysa birden unuttum
Bir kuğunun zarifliğindeki hüznü
Sırtını yaslamış dağlarda
Bir gemideyim durgun sularla

Nasıl olduysa birden unutuverdim
Sesindeki tereddütsüz öfkeyi
Sahi sen nasıl bir çocuktun
Dünyanın dışına atılmış bir adım
Şairin de dediği gibi

Nasıl olduysa birden hatırladım
Adının sesimle adlandığını
Zembereği sökülmüş bir zamanın ötesinde
Uykularımız uyanıyor bizim de ötemizde
Kim değse tutulacak
Kim değse tutuşacak
Akıllara ziyan bir deyişle
“Sevgili”

21 Nisan 2014 Pazartesi

yaşamak dediğiniz

bugünleri yarınlara bıraktınız
dünler bugünden alacaklı
umursamadınız çiçekleri
durum o an öyle gerektirdi
ve asla meyve vermedi

bugünleri yarınlara taşıdınız

dünler bugünün kiracısı
elverişsiz adımlarınıza
yutkunmak dahi yetmedi
tuğlalar yollara serildi

ufak taşlar biriktirdiniz

kıramayacağınız taşlar
sivri , keskin , köşeli
okyanusları serdiniz boğazlara
taşlar yuvarlanıp gitmedi

bugünlerde bastırdınız

dünlerin figanlarını
tutkusuz , aşksız , çatısız
ya çok şey istediniz
ya da azını eliniz bilmedi

anılar doğurdunuz

koca adamlar , küçük kadınlar
şahitler , müfteriler oldunuz
Çok şey beklediniz 
ve dahasına miadınız yetmedi

sizin çiçekleriniz de 

tuğlalarınız ve meyveleriniz
yuvarlak taşlarınız oldu oysa
hiç birini görmediniz

yahut bakacak yüzünüz kalmadı

7 Nisan 2014 Pazartesi

anma anında

harfler
uzantılarının yetmediği anılarda
bir s sesinin kuyruğunda dolaşıyor
sayfalarda
kayboluyorlar
bazen süslü kafiyeler yakışmıyor
bembeyaz kağıtlara tutunuyorlar
bir r sesinin tutunduğu gibi
orak gibi

hikayelerse 

bir sondan bir ilkten hep uzaktalar
yazıdan direk kışa geçiyorlar

bazı pencereler hiç kapanmıyor

geceleyin 
yanık kablo kokusu sarmışsa da şehri
usul usul bulutlara
ateşin özgürlüğü
bulduğu gibi

bazı yataklara hiç gidilmiyor

beğenmiyor kılıfı bedeni
terkedilmişliğin izi
işte orada
beş parmak / iki de bacak

bazı pencerelere  bazı yataklardan gidiliyor 

bazı yataklarsa 
penceresiz geçilmiyor 

harfler 

harfler mi
harflerse sürgüne uğramış anılarda
anılarsa
anma anında 
savruluyorlar

yazdan kalma bir odunla
kışın yakılmış ateşlerde
ağırlanıyorlar
...
sonra
usul usul bulutlara
buram buram kokuyorlar

22 Mart 2014 Cumartesi

harita

işte tam burada
köpürmüş kızgın bir denizin
uğultusunda rüzgarlar
bir yandan
Temmuz'un buharı havada
Arnavut kaldırımlı
o sokak başlarında
dalından göçenler
özgürlüklerini kutluyorlar
tam ortasında duruyorum

havanın suyla hayat bulduğu
derinlerin en ötesindeki
vücutlara işleniyor soğuk
bir yandan
gece hışırtıları
kabuğuna geç çekilenler
bahçe kapılarıyla
sessizliği bozuyorlar
tam ortasında duruyorum

birbirinden hayli ırak
kondurulmuş ağaçlar
hemen yanı başında
mülteci konaklar
ikramlarını kabul buyur
ki
sana maviyi sunuyorlar
...


işte tam burada
seni düşünüyorum
düşüme ilişiyor gözlerin
bir hıçkırmak ki
sessizliği bozuyor
kopmuş kirpiklerin
onlar da
özgürlüğünü kutluyor


işte tam burada
seni özlüyorum
sulardan göğe yükseliyorum
bir harita çiziyorum
kağıtlar masmavi
yeri göğü neresinde
bulamıyorum
...

köpürmüş kızgın bir denizin
uğultusunda rüzgarlar
Temmuz'un buharı da havada

çekiliyor tüm maviler
yere çakılıyorum
bir harita çiziyorum
kağıtlar yemyeşil
onları tanıyorum
...
işte tam burada
gözlerin
tam ortasında duruyorum

11 Mart 2014 Salı

apan

tükürür gibi zaman
böyle yaman bir işin
ortasında duruyor güneş
nasıl aniydi gidişin
oluklara doldu sular
tuzuyla yıkandım

çırpınışıydı bir serçenin
umuda sarılmış kolları
kulpuna saplandı kapının
umuttan ziyade
inadının kurbanı
kapandı bir kapı ve yere çakıldı

tükürür gibi zaman
böyle gizli bir hicranın
tepesinde duruyor gök
nasıl tutuşurdu bir yangın
bulutları süpürdü duman
baktım  /  kaldım

çırpınıyordu bir serçe
ve tükürüyordu da zaman
önce yandı
kapandı bir kapı
sonra ıslak
yere çakıldı

25 Şubat 2014 Salı

adını sen koy

Karşı çıkmışız
  İmrenir en tepelerden gözler
Oysa...
   Özgürlük esiyor yaprak aralarına
   Oynaşıyorlar
       Karalardan mavilere bürünmüşüz
         Kıskanır devinimsiz taşlar
                               Tekerler aldırışsız

Karşı çıkmışız
   Üzülür ateş başında duranlar
 Oysa...
    Ayaz dokunuyor kum tanelerine
     Kanatlanıyorlar
        Bütün zincirleri sökmüşüz
          Kıskanır prangalı bilekler
                               Tekerler aldırışsız

Karşı çıkmışız
   Sevinir dondan kuruya koşanlar
Oysa...
   Üşümek ilişiyor iliklerimize
   Kenetleniyorlar
             Bütün sevişmelerden geçmişiz
                Kıskanır tüm sevilmişlikler
                     Üşümekse üşümek !
        Üşümek hiç bir zaman böyle sevişmemiştir

23 Şubat 2014 Pazar

resim

Yağmur serilmiş yollara
Gökyüzünden bir mektup gibiler
   Battıkça çamura izi kalıyor ömrümün


Bir derdi var yıldızların ancak
  Henüz kimse dokunmamış

   Bir adam çiziyorlar
     Her detayı parlak

Ok gibi gömülüp sulara
Çekilip kurtulmaya niyetsiz
İçi boş zarfların
   Karalanmış mektupları gibiler

Bir derdi var yağmurun
Anlaşmış gök kubbe
    Çektikçe ayağımı izi kalıyor ömrümde


Rüzgar bir el çırpması
             Vuruyor
Yıldızlar desen

             Bir göz kırpma anında
             Kayboluyor


Bir derdi var yıldızların ancak
  Kuru toprağa gasben
   Bir adam çiziyorlar
                    İzleri hala ıslak