Siz yüzmediniz hiç
Bile bile yutmadınız
Genzinizi hiç yakmadı
Boynunuzda bir kadın sesi
Nefesinizi / hiç kesmedi belli ki
Sırf siz haklı çıkın diye
Bir kalem , bir kağıt
Boynuma zincir
Sırtıma da tuz bağladılar
Varmadınız bir kokuya
Kapatıp avuçlarınızı
Dişlerinizi hele
Hiç sıkmadınız belli ki
Sırf siz haklı çıkın diye
Bir deniz , bir dalga
Başıma çuval
Ayağıma da taş bağladılar
Dönmediniz bir ocağa
Yıkılıp dizlerinizde
Bir bağ çözülmedi
Gözleriniz / hiç akmadı belli ki
Siz hiç yüzmediniz
Bile bile yutmadınız
Sırf genziniz yanmasın diye
Nefesimizi bağladılar
24 Kasım 2015 Salı
15 Kasım 2015 Pazar
hatırla-n-mak
Üşürsen
tuzu yüzünde kalmış bir denizi
gemilerden kalkan o güvercini
bavulsuz mültecileri
kıyısında beklediğini
beni
....
üşürsen
bir elini diğeriyle
yüzümü dünya gözüyle
sesimi bin tereddütle
ama kokumu ivedilikle
...
üşürsen
bir defa çalsın
kapısı duvar
penceresiz çatılar
varsın ısınsınlar
...
yine üşürsen
kendini bağla bir zincire
direnirse tut yakasından
sev yerden yere
hiç çekinme
...
üşüyorsan
akşamleyin var gel
illa üşüyorsan
şimdileyin
şimdileyin
bir an evvel
tuzu yüzünde kalmış bir denizi
gemilerden kalkan o güvercini
bavulsuz mültecileri
kıyısında beklediğini
beni
....
üşürsen
bir elini diğeriyle
yüzümü dünya gözüyle
sesimi bin tereddütle
ama kokumu ivedilikle
...
üşürsen
bir defa çalsın
kapısı duvar
penceresiz çatılar
varsın ısınsınlar
...
yine üşürsen
kendini bağla bir zincire
direnirse tut yakasından
sev yerden yere
hiç çekinme
...
üşüyorsan
akşamleyin var gel
illa üşüyorsan
şimdileyin
şimdileyin
bir an evvel
1 Ağustos 2015 Cumartesi
bir şeyin duası
bomboş bir kent
adını koyuyor sensizliğin
güneş alnımda oturuyor
ve bir sabah
geceyi bekliyor
bir namlunun ucundan seslenecek bana
sesin
bomboş bir kent
adını koyuyor bensizliğin
bir masadan duyuyorum seni
bir bardaktan
akan bir sudan
bomboş bir kent
düşünsene
her sokağında bir isim
heryeri merdiven kaplamış
koca bir kent
nasıl boş sevgilim
Yüzüme geliyor
omuzlarımdan yükselip
boynumdan tutuyorsun
kemiklerim uzuyor
sonra tekrar
bir masadan duyuyorum seni
nasıl davetkar
bomboş bir kent
meğer herkes buradaymış
tam arkamda
bir şeyi kutluyorlar sanki
burada bir şeyin duası okunuyor
düşünsene
her ağızdan bir ses
heryerimi susmak kaplamış
koca bir kent
nasıl boş sevgilim
canım burnumda
sızlıyor
herkese burada
burada bir şeyin hıçkırıkları var
düşünsene
her elde bir çanta
heryerimi gitmek kaplamış
koca bir kent
nasıl
nasıl boş sevgilim
bir kapı
güzel ağırlamış
güzel uğurlamış
açılmış kapanmış
düşünsene
her kapı çarpıyor yüzüme
heryerimi ama heryerimi
toprak kaplamış
koca bir kent
şimdi
daha boş
daha boş sevgilim
adını koyuyor sensizliğin
güneş alnımda oturuyor
ve bir sabah
geceyi bekliyor
bir namlunun ucundan seslenecek bana
sesin
bomboş bir kent
adını koyuyor bensizliğin
bir masadan duyuyorum seni
bir bardaktan
akan bir sudan
bomboş bir kent
düşünsene
her sokağında bir isim
heryeri merdiven kaplamış
koca bir kent
nasıl boş sevgilim
Yüzüme geliyor
omuzlarımdan yükselip
boynumdan tutuyorsun
kemiklerim uzuyor
sonra tekrar
bir masadan duyuyorum seni
nasıl davetkar
bomboş bir kent
meğer herkes buradaymış
tam arkamda
bir şeyi kutluyorlar sanki
burada bir şeyin duası okunuyor
düşünsene
her ağızdan bir ses
heryerimi susmak kaplamış
koca bir kent
nasıl boş sevgilim
canım burnumda
sızlıyor
herkese burada
burada bir şeyin hıçkırıkları var
düşünsene
her elde bir çanta
heryerimi gitmek kaplamış
koca bir kent
nasıl
nasıl boş sevgilim
bir kapı
güzel ağırlamış
güzel uğurlamış
açılmış kapanmış
düşünsene
her kapı çarpıyor yüzüme
heryerimi ama heryerimi
toprak kaplamış
koca bir kent
şimdi
daha boş
daha boş sevgilim
25 Haziran 2015 Perşembe
zaman
Pek bir şey yok aslında . Olduğumuz ve göründüğümüz dışında .
Hayat hangisini daha önemsemeye başladığımız yerde başlıyor .
Belki de bitiyor . Yahut bitiyor.
Sahip olduğumuz tüm değerler bir bedenin içini dolduruyor , tümüyle . Bazen ufak boşluklardan nefes almak için çıkıyorlar . Kimisi geri dönmeyi bile göze almıyor . Kapalı tutmayı beceremediğimiz yahut tutulması zorunlu olmadığı zamanlarda bile , o dar noktalardan süzülüp etrafa yayılıyorlar . Ayaklarımıza seriliyor sonra herşey . Ama herşey .
Eğilip almak , toplamak var . Bir de çiğnemek hepsini . Hepsini bir isimle çağırıyoruz ama nihayetinde . Hepsinin bir adı var . Bazen çağırdığımızda dahi gelmeyenlerin bile , hala var .
Bedenimizden süzülenleri herkes görüyor , tam o noktada orada olanlar . İçimizdekiler kalıyor orada , bildiğimiz gibi işte .
Görünmek , birileri tarafından . Bir renkten yardım alıp tarifi yapılıyor yahut bir şekilden kelimelere dökülüyor .
Sahip olduğumuz değerler kaçıyorlar , taşıyorlar bir gün.
İpe dizilmiş boncuklar gibi peşpeşe sıralanıyorlar , birbirlerini ite kaka ..
Göründükleri yerde..
Sonra . Sonra onların nereden , neden kaçtığı sorgulanmıyor . Unutuluyor . Hatta yolda yürürken rastladıklarımız bile hiç kuşkusuz eziliyorlar , fazlaca götürüyorlar yanlarında . Onlar da birlikte hareket ediyor aslında . Ve onlara nereye gidildiği dahi sorulmuyor .
Hangisinden sorumluyduk . Tutamadıklarımız için .
İçeri kalamadıkları için mi , onlara kendilerini memnun edebilecek şeyler yaşatmadığımız için mi .
Gittikleri yerden mi yoksa .
Hangisinden sorumluyuz ?
Onlara bakarken soktuğumuz kalıplar bu kadar darken , hangisine hangi soruyla...
Gidişlerini dahi kabul edemediğimiz değerlerimizin geri döndüklerinde , bir gün usulca o ufak dar boşluklarımızı kapılarını zorlamaları .
Böylesine bedenin , ruhun sınırlarını zorlamaları kaçımızın gözünü seyreltiyor . Kaçımız geri dönmek istediklerinde hatırlıyoruz onların yüzlerini .
Kaçımız sen miydin , seni beklemekteydim .
Kaçımız iyi ki geldin .
Kaçımız yapışıp yakasına neden gittin .
Kaçımız ...
Pek bir şey yok aslında .
Olduğumuzun ve olamadıklarımızın dışında .
25.06.2015
Hayat hangisini daha önemsemeye başladığımız yerde başlıyor .
Belki de bitiyor . Yahut bitiyor.
Sahip olduğumuz tüm değerler bir bedenin içini dolduruyor , tümüyle . Bazen ufak boşluklardan nefes almak için çıkıyorlar . Kimisi geri dönmeyi bile göze almıyor . Kapalı tutmayı beceremediğimiz yahut tutulması zorunlu olmadığı zamanlarda bile , o dar noktalardan süzülüp etrafa yayılıyorlar . Ayaklarımıza seriliyor sonra herşey . Ama herşey .
Eğilip almak , toplamak var . Bir de çiğnemek hepsini . Hepsini bir isimle çağırıyoruz ama nihayetinde . Hepsinin bir adı var . Bazen çağırdığımızda dahi gelmeyenlerin bile , hala var .
Bedenimizden süzülenleri herkes görüyor , tam o noktada orada olanlar . İçimizdekiler kalıyor orada , bildiğimiz gibi işte .
Görünmek , birileri tarafından . Bir renkten yardım alıp tarifi yapılıyor yahut bir şekilden kelimelere dökülüyor .
Sahip olduğumuz değerler kaçıyorlar , taşıyorlar bir gün.
İpe dizilmiş boncuklar gibi peşpeşe sıralanıyorlar , birbirlerini ite kaka ..
Göründükleri yerde..
Sonra . Sonra onların nereden , neden kaçtığı sorgulanmıyor . Unutuluyor . Hatta yolda yürürken rastladıklarımız bile hiç kuşkusuz eziliyorlar , fazlaca götürüyorlar yanlarında . Onlar da birlikte hareket ediyor aslında . Ve onlara nereye gidildiği dahi sorulmuyor .
Hangisinden sorumluyduk . Tutamadıklarımız için .
İçeri kalamadıkları için mi , onlara kendilerini memnun edebilecek şeyler yaşatmadığımız için mi .
Gittikleri yerden mi yoksa .
Hangisinden sorumluyuz ?
Onlara bakarken soktuğumuz kalıplar bu kadar darken , hangisine hangi soruyla...
Gidişlerini dahi kabul edemediğimiz değerlerimizin geri döndüklerinde , bir gün usulca o ufak dar boşluklarımızı kapılarını zorlamaları .
Böylesine bedenin , ruhun sınırlarını zorlamaları kaçımızın gözünü seyreltiyor . Kaçımız geri dönmek istediklerinde hatırlıyoruz onların yüzlerini .
Kaçımız sen miydin , seni beklemekteydim .
Kaçımız iyi ki geldin .
Kaçımız yapışıp yakasına neden gittin .
Kaçımız ...
Pek bir şey yok aslında .
Olduğumuzun ve olamadıklarımızın dışında .
25.06.2015
15 Mart 2015 Pazar
adımı sen koy
sayıkladım bir şiiri
kulpu koptu bileklerimin
yazamadım
ben bin hatırlarım
sen bir sor
bahset onlara
maviyi bölüştüğümüzden
bir müddet sevgilim
anı olmasın benim adım
didindim
kulpu koptu bileklerimin
ben bir hatırladım seni
sen yine de sor
sor beni
bölünür mü gök
dağılır mı bulutlar
derken
ellerim terketti
bir Çarşamba günü
sıradan bir akşamüstü
aynı renk , aynı ses
ve bir kıyametle
kaldırıp fırlattı kendini
avuçlarından sulara
tutunma
artık tutunma dedi
anı olmasın benim adım
bahset
maviyi bölüştüğümüzden
bir müddet sevgilim
gecenin en ince yerinde
buz kesilmiş taşlar
anı olmasın dedi
mavi kalsın adın
sayıkladım bir şiiri
usulca yükseldim
...
kulpu koptu bileklerimin
yazamadım
ben bin hatırlarım
sen bir sor
bahset onlara
maviyi bölüştüğümüzden
bir müddet sevgilim
anı olmasın benim adım
didindim
kulpu koptu bileklerimin
ben bir hatırladım seni
sen yine de sor
sor beni
bölünür mü gök
dağılır mı bulutlar
derken
ellerim terketti
bir Çarşamba günü
sıradan bir akşamüstü
aynı renk , aynı ses
ve bir kıyametle
kaldırıp fırlattı kendini
avuçlarından sulara
tutunma
artık tutunma dedi
anı olmasın benim adım
bahset
maviyi bölüştüğümüzden
bir müddet sevgilim
gecenin en ince yerinde
buz kesilmiş taşlar
anı olmasın dedi
mavi kalsın adın
sayıkladım bir şiiri
usulca yükseldim
...
20 Şubat 2015 Cuma
sevgilim
Dünyanın en uzun şiirini yazacaktım
göçünü anlatacaktı kirpiklerin
hangi sularda yüzdüğünden
söz edecekti
bir tekerleğin arasına ilişmiş
taş parçasını anlatacaktı
nasıl dolanıp durduğundan
ama aynı yere vardığından
onun içinde güneş
daha kavurucu bir rüzgar ile
Dünyanın en uzun şiirini yazacaktım
ilişmeseydim eğer
bir adamı anlatacaktı
bir kadının kalbinde yaşayan
nasıl dolanıp durduğundan
ama aynı yere vardığından
onun içinde ve dışında
hep güneş
söz edecekti
Dünyanın en uzun şiirini yazacaktım
Yaşasaydım eğer
...
göçünü anlatacaktı kirpiklerin
hangi sularda yüzdüğünden
söz edecekti
bir tekerleğin arasına ilişmiş
taş parçasını anlatacaktı
nasıl dolanıp durduğundan
ama aynı yere vardığından
onun içinde güneş
daha kavurucu bir rüzgar ile
Dünyanın en uzun şiirini yazacaktım
ilişmeseydim eğer
bir adamı anlatacaktı
bir kadının kalbinde yaşayan
nasıl dolanıp durduğundan
ama aynı yere vardığından
onun içinde ve dışında
hep güneş
söz edecekti
Dünyanın en uzun şiirini yazacaktım
Yaşasaydım eğer
...
10 Şubat 2015 Salı
on otuz
Neden yazılırdı
ne'yden bahsedilirdi
emeklemeden henüz
yürüyen satırlarda
böylesine çoşkuyla
hüzne koşan
sözcükler
aşk mıydı bahsi geçen
10.30 vapurunda bekledim seni
bütün yolcular sendin sanki
yürüyüşleri o biçim
bir kamyon yükle
sırtlarında
bütün omuzlar mı düştü
neden yazılırdı
neyden bahsedilirdi
bir defa yüzüne bakılan
şiirlerde
bir daha bakılamıyordu
birşey
bir kere yaşanıyordu
10.30 vapurunda bekledim seni
bütün yüzler tez tüketti denizi
dalgınlıklar utandırdı balıkları
bir demet çiçekle
ellerinde
hiç kimse mi gelmedi
aşk mıydı
bir defa yüzüne bakılan
bir daha bakılamıyordu
birşey
bir kere yaşanıyordu
ne'yden bahsedilirdi
emeklemeden henüz
yürüyen satırlarda
böylesine çoşkuyla
hüzne koşan
sözcükler
aşk mıydı bahsi geçen
10.30 vapurunda bekledim seni
bütün yolcular sendin sanki
yürüyüşleri o biçim
bir kamyon yükle
sırtlarında
bütün omuzlar mı düştü
neden yazılırdı
neyden bahsedilirdi
bir defa yüzüne bakılan
şiirlerde
bir daha bakılamıyordu
birşey
bir kere yaşanıyordu
10.30 vapurunda bekledim seni
bütün yüzler tez tüketti denizi
dalgınlıklar utandırdı balıkları
bir demet çiçekle
ellerinde
hiç kimse mi gelmedi
aşk mıydı
bir defa yüzüne bakılan
bir daha bakılamıyordu
birşey
bir kere yaşanıyordu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)